Silivri Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Silivri Mutlu Son Hizmeti – Masör Ece
Silivri Mutlu Son bir çok şeyi es geçmişim ve o zamanlar olayları gerçek oluşumları içinde değerlendirememişim. Yine de, güncemi bugün okuduğumda birkaç sivri nokta çıkıyor ortaya. “yalnızım. Her süre yalnızdır insan. Her zaman sadece olacağım.” Güncemde baştan başa bu sözlerin tekrarlanmış bulunduğunu görüyorum. Fakat bu söze hiçbir süre yürekten inanmadım. Kimi zaman gururla kendi kendime, “Ben başkaları benzer biçimde değilim” der ve bu herkesten farklı oluşumda, bir gün herkesin kabul edeceği bir doğal üstmeşhurk bulurdum. Başkaldırmak denmezdi benimkine; birisi olmak, bir şeyler yapmak, sürekli ilerlemek ve yükselmek; çocukluğumdan bu yana olduğu benzer biçimde hep gelişim içinde olmaktı dileğim.
Silivri Mutlu Son nedenle de, içinde bulunduğum gmeşhurk tekdüze yaşantıdan kurtulmalıydım. Ne var ki, burjuva bayağılığından, kendi derslikımdan kopmadan da sıyrılma olanağı olduğuna inanıyordum. Sınıfımın evresel değerlere bağlılığını içten bir bağlılık sanıyordum. Gelenekleri, töreleri, önyargıları ve tüm dinsel ve siyasal tek taraflılıkları, mantık, güzellik, iyilik ve gelişim ışığında arıtabileceğimi, giderek ortadan kaldırabileceğimi düşünürdüm, insanlığı onurlandıracak bir yaratı yazarak kendime bir yer yaparsam; tutuculuğu paramparça etmiş olacak, Matmazel Zanta benzer biçimde ben de hepimiz tarafından benimsenecek ve hayranlıkla çevrilecektim, işin başından yanılmış olduğumu anladım; çevremdekiler, bana hayranlık sezmek şöyle dursun, beni aralarına bile almadılar.
Silivri Mutlu Son
Silivri Mutlu Son takmak yerine, cemiyet dışına ittiler beni. Çok acı duyuyordum. Çünkü insanoğluın benim içinde bulunmuş olduğum duruma değil, gelecekteki tutumuma, gelecek günlerime karşı olduklarını farkına varmıştim. Her süre toplumdışına itilecektim, içinde bulunduğum çevreden farklı çevrelerin varlığından haberim yoktu. Şurada burada, aynı türdeki insan kitlesinin içinden birkaç birey sivriliyordu; böyle birisini tanımak fırsatı da hiç geçmemişti elime. Bir iki kişiyle dostluk kursam bile, onlar, duymaya başladığım sürgün duygusundan kurtaramazlardı beni.
O güne dek, bana hep olduğumdan fazla bir kıymet yüklemişlerdi. Her davranışım, her sözüm ilgiyle karşılanmıştı. Sevilmeyi seviyordum. Önümde uzanan senelerın boşluğu, yalnızlığı ürkütüyordu beni. Gelecekte beni nasıl günlerin beklediğini babam öğretti bana. O güne dek hep onun sevgisine, desteğine, onaylamaına güvenmiştim. Babamın beni bunlardan yoksun bırakması, büyük düş kırıklığına yol açü. Bu tutum, benim ayağı yerden kesik fikirlerimle babamın asık suratlı kuşkuculuğu arasında uzanan bir koca çığlık gibiydi. Babamın terbiye görüşü, kurumlara saygı duyulmasını gerektiriyordu; bireylere ulaşınca, onların, başlarını dertten uzak tutmak ve yaşamdan alabildiklerince tat almaktan başka bir fakatçlan olamazdı.
Babam, insanın bir ideali olması icap ettiğini sık sık tekrarlar ve italyanlardan nefret etmiş olduğu biçimde, onların Mussolini’yi bir ideal haline getirmelerine hayranlık duyardı. Ancak, benim idealimin ne olması gerektiği konusunda herhangi bir fikir ileri sürmezdi. Esasen benim için bu kadar aşın bir şey yapmasını da beklemezdim. Onun yaşını ve içinde bulunmuş olduğu ortamın koşullarını göz önünde tutarak, tutumunun doğal olduğu kanısına vardım. Onun da beni anlayabileceğini umuyordum.